Türkiye’de şimdiye kadar tabu sayılan bir konuyu “Kürt meselesi”ni ele aldık. Bazı çevrelerin bize karşı saldırıya geçmeleri doğaldır.
Saldırıların hangi çevrelerden geldiğini tespit, hem Doğu meselesinin yönünü ve hem de Kürt Halkı’nın yerini, kimlere karşı olması ve kimlerle işbirliği yapması gerektiğini ortaya koyması bakımından önemlidir.
Bize karşı ilk saldırıya geçenler sağcı gazetelerle Doğu’daki ağalık ve şeyhlik kurumlarının savunucuları oldu.
Yeni Gazete’nin 6 Ekim 1966 tarihli sayısında Hikmet Bil yazısına, “Irak’ta da Böyle Başlamışlardı.” başlığını attı. Dergimize ve “Kürtçülük faaliyetleri”nin arz ettiği tehlikeye dikkati çekerek derhal tedbir alınmasını istedi.
Yeni İstanbul ise 27.9.1966 tarihli sayısında iri puntolarla “”Kürtçülük ve Komünizm Aynı Safta” diye feryadı koparıyordu. Dergimizden bazı örnekler alarak “milliyetçiliğe, bu arada bazı mukaddes mefhumlara çatılmakta” olduğu söyleniyordu. Milliyetçilik ve mukaddes mefhumlar dediği, faşizm ve ırkçı-turancı akımlardı.
Aynı gazete 5.10.1966 tarihinde “ MİT bir rapor hazırladı.Esas tehlike Komünizm ve Kürtçülüğün işbirliğidir.” diye attığı manşetle hem gözdağı vermek, hem de bir telaş ve heyecan havası yaratmak istiyordu.
“Milliyetçi ve mukaddesatçı basın” olarak nitelenen, faşist akımın organı bu sağcı gazetelerin devamlı saldırıları yanında, Doğu’daki ağalık ve şeyhlik kurumlarının savunucuları olanların aynı dille konuşmaları ve dergiye cephe almaları, meselenin esasını kavrayamayan iyi niyetli Doğuluları şaşırttı.
Ağalık ve şeyhlik kurumlarının temsilcileri ve savunucuları, Kürt Halkı’nın haklarını koruyan birer kurtarıcı rolünde sahneye atılmışlar, onların kutsal duygularını istismar ederek politik güç kazanmışlardı.
Dergi, onların dost sohbetlerinde bile söylemeye korktukları konuları açıklıkla tartışmış; elde etmeyi vaat ettıklerı hakların, gerçekten Anayasa ile verilmiş meşru haklar olduğunu göstermiş ve kullanmıştır.
Peki, bütün bunlara rağmen, Kürt Halkı’nın düşmanı Yeni İstanbul Gazetesi ile birleşmelerinin nedeni nedir ?
Bugün Türkiye’de halk ezilmekte ve sömürülmektedir. Fakat Türk Halkı yanında Kürt Halkı bir de ayrı bir etnik gruba mensup olduğu için iki katlı sömürülmektedir. Mücadelemiz, bu sömürü düzenine karşıdır. Amacımız Türk ve Kürt Halklarının insanca yaşama imkanlarına kavuşması ve mutluluğa erişmesidir.Bu amacın gerçekleşmesi için yürüttüğümüz mücadelede Kürt Halkı’nın yeri neresi olacaktır?
Yukarıdaki soruların cevaplandırılabilmesi için Türkiye’nin bütünlüğü içinde Türkiye Halklarıyla beraber Kürt Halkı’nın sömürülmekten kurtulmasında kimlerin çıkarının olduğunu, kimlerin çıkarının bozulduğunu bilmek gerekir.
E m p e r y a l i z m :
Türkiye, siyasi bağımsızlığına rağmen, bütün azgelişmiş ülkeler gibi ekonomik bakımdan bağımlı olduğu için, gün geçtikçe daha çok sömürge şartları içine girmektedir.
İkili antlaşmalarla Türkiye’nin bir kısım topraklarını bile fiilen işgal eden ABD, Türkiye’deki sosyalist gelişmeyi önlemek, çıkarlarını korumak için faşist güçleri açıkça desteklemektedir. Türk Halkı’nın uyanması kadar, Kürt Halkı’nın da uyanışına karşıdır. Çünkü halkın bilinçlenmesi emperyalizmin çıkarlarını tehlikeye sokar.
Bazıları ABD’nin, Kürtlerin etnik özelliklerine saygı gösterilmesi, dil ve kültür konularında baskı yapılmaması için Hükümet’e telkinde bulunduğunu, Kürt Halkı’nın uyanışını desteklediğini yaymaktadırlar.
ABD, kendisine yüzde yüz sadık, çıkarlarının teminatı olan bir hükümet varken, bunun karşısında ne olacağı bilinmeyen yeni bir gücün çıkmasını -hele bu güç hükümeti zor durumda bırakıp varlığını tehlikeye sokacaksa- kesinlikle istemez.
ABD, bütün halklar gibi Kürt Halkı’nın da bilinçlenmesine tamamen karşıdır. Kürt Halkı’nın kültür değerlerine sahip çıkması, kendi diliyle yayın yapılması, büyük ölçüde bilinçlenmesini sağlayacaktır. Bilinçli bir Kürt Halkı, Türk Halkı’yla dayanışma halinde, elbette ki kendilerini sömüren güçlere, bu arada en büyük emperyalist güç olan ABD’ye de karşı çıkacaktır.
Kapitalizm, halkları sadece ekonomik bakımdan değil, manevi bakımdan da, yani dil, kültür ve manevi değerlerini de sömürür. Bu iki sömürme şekli paranın yazı turası gibi birbirine bağlıdır.Bu yönden de ABD’nin Kürt Halkı’nın manevi sömürülmesine karşı olacağı düşünülemez.
Ortadoğu petrol yataklarının önemli bir kısmı Kürtlerin yaşadığı bölgededir. ABD petrol şirketlerinin elindeki bu petrol yataklarının bulunduğu bölgede, çıkarlarının teminat altında olması, halkın menfaatlerinin bilincine ermemesine, geri sosyal yapının devamına bağlıdır.
ABD “barış gönüllüleri”nin Doğu’da geziler yaptığı, Kürtçe öğrendikleri bir gerçektir. Bu arayış, Kürt toplumunun yapısını inceleyiş, ilerdeki gelişmelerden ne şekilde yararlanılabileceğini, kendisine sadık grupların ve şahısların bulunup bulunmayacağını anlamak içindir.
Dünyadaki bütün halkların kaderi birbirine bağlıdır. Emperyalizm ve onun aracı olan faşist güçlerin bir yerde mağlup edilmesi, sadece o halkın kurtuluşunu sağlamakla kalmaz, diğer halkların kurtuluşlarını da kolaylaştırır. Kendi halkının kurtuluşunu isteyenler, nerede olursa olsun emperyalizme ve onun aracı olan faşist güçlere karşı çıkmak ve onlarla savaşmak göreviyle yükümlüdürler.
Vietnam’da, Kongo’da, Angola’da, Güney Amerika’da… emperyalizme karşı savaşan halkların başarısı nasıl bizim başarımızı kolaylaştıracaksa, biz de emperyalizme ve onun aracı olan faşist güçlere karşı çıkarak onların kurtuluşuna yardımcı olalım. Çünkü ahtapot kollarıyla bütün ezilen halkları sömüren aynı sömürücü devdir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Türk Halkı’yla beraber Kürt Halkı’nın da sömürülmekten kurtulması, ABD’nin ve diğer emperyalist devletlerin Ortadoğu’daki çıkarlarını bozar.
T ü r k E g e m e n S ı n ı f l a r ı :
Emperyalizm, milletleri kendi içinden bazı sınıflarla işbirliği yapmak suretiyle sömürür. Dış ticareti, bankacılığı, sigortacılığı elinde bulunduranlar, montaj sanayii ile yabancı sanayiin içeride komisyonculuğunu yapanlar ve çıkarları geri düzenin devamına bağlı toprak ağaları, beynelmilel mali sermaye ile işbirliği yapar.
Komprador-Ağa sınıflarının çıkarları geri sosyal yapının devamına bağlıdır. Halk kendi sınıf menfaatlerinin bilincine varamadığı ölçüde sömürme kolaylaşır. Halkın uyanışı ise sömürü düzenini ve egemen sınıfların çıkarlarını tehlikeye sokar.
Türk egemen sınıfları, Türk Halkı gibi, Kürt Halkı’nın da uyanışını, bilinçlenmesini istemezler. Kültür değerlerine sahip çıkma, kendi diliyle yayın, bir ölçüde, halkın manevi sömürü’den kurtulmasına ve bilinçlenmesine yol açacağı için buna karşı çıkarlar.
Ayrı etnik gruptan olduğu için sömürme -yanıltıcı bir propaganda ve eğitim sistemiyle haklı gösterilip kendi halkının da desteğini sağlayacağından- daha kolaydır. Kürt Halkı’nın geri ekonomik ve sosyal yapısından doğan şartların, kültür ve manevi değerlerine olan baskının aynen korunmağa çalışılması, kendi halkına telkin edilen sömürme nedenlerini kaybetmemek içindir. Faşist uygulamaların (sürgünlerin, katliamların) hedefi olarak kullanmak için de geri sosyal yapının korunması gerekir.
Demek ki -bizzat istismar eden olarak- Türk egemen sınıfları, Türk Halkı’yla beraber Kürt Halkı’nın da uyanmasına, sömürüden kurtulmasına karşıdır.
A ğ a l ı k v e Ş e y h l ı k K u r u m l a r ı :
Kürt toplumunda, başlangıçta sosyal bir ihtiyaç olarak doğan bu kurumlar, modern devlet örgütünün kuruluşu ve bu kurumların görevlerini yüklenişi ile halka hiçbir hizmet vermeden halkın sırtından geçinen parazitler haline gelmişlerdir.
Doğu’nun bazı yerlerinde aşiret ağalığı, bazı yerlerinde toprak ağalığı biçiminde görülen bu kurum, her iki haliyle de sömürücü bir niteliğe sahiptir.
Kürt Halkı’nın bilinçlenmesi bu kurumların kalkması sonucunu doğuracaktır. Oysaki ağalık ve şeyhlik kendi varlıklarını sürdürme çabasındadırlar. Varlıklarını toplumun aşiret aşamasından kurtulamayışına bağlayan bu kurumlar, aşiret çatışmaları ve kan gütme olaylarını sürdürerek halkı düşman kamplara ayırıyorlar, aşiretçilik zihniyetinin kalkmasını ve halkın bilinçlenmesini engelliyorlar. Gerici ve tutucu kurumlar olarak Kürt toplumunun içinde bulunduğu geri sosyal şartların değişmesine karşı çıkıyorlar.
Bu kurumlar, emperyalist ve faşist güçlerle, istismarcı sınıflarla işbirliği yaparak Kürt Halkı’nı sömürmektedirler.
Bunun örneği, 55 ağanın sürgün olayında çok iyi görüldü. Sürgün zamanı Türk egemen sınıflarına ve onların çıkarlarını koruyan siyasi partilere karşı olacaklarını söylemelerine rağmen, sürgünden dönünce bu partilerde yer aldılar. Seçimlerde Kürt düşmanı partileri ve şahısları desteklemeleri, bu zorunlu işbirliğinin, çıkar birliğinin sonucudur.
Söylediklerimiz, ağalık ve şeyhlik kurumlarını temsil edenler ve savunucuları içindir. Halkçı mücadelenin yürütülmesinde görev alan , menşei ağa ve şeyh olan çok sayıda kimseyi bunların arasına katmıyoruz. Halkını seven bu mücadeleci ve dürüst insanlar, gerici ağalık ve şeyhlik kurumlarına karşı çıkarak kendi sınıf çıkarlarını, halklarının menfaatine feda etme fedakarlığını ve cesaretini göstermişlerdir.Doğu’da bunların sayısı az değildir.
Bir kısım ağa ve şeyhlerin Kürt Halkı’nın dil ve kültür değerlerine olan baskının kaldırılmasını, kısacası manevi sömürüden kurtulmasını istedikleri söylenir.
Fakat bu istek sadece kapalı kapılar ardında, dost meclislerinde dile gelir. Bunlardan hiçbiri bu isteği etkili olacak biçimde ileri sürmemiştir. Üstelik bu baskıyı doğuran emperyalist ve faşist güçlerle işbirliği yapmışlardır. Halk yararına olan hareketleri baltalamışlardır. Sömürü düzeninin pekiştirilmesini sağlamışlardır.
Halk sömürüye karşı çıkıyor. Ağalar ve şeyhler halkın bu arzusunu bildikleri için bunu dile getirir gibi davranıyorlar. Halkın sempatisini kazanarak politik güçlerini artırıyorlar. Fakat uygulamada halk düşmanı sömürücülerle işbirliği yapıp bu isteğin gerçekleşmesini engelliyorlar. Bugün oynanan oyun budur.
Demek ki ağalık ve şeyhlik kurumları , hem emperyalizmin ve faşist güçlerin, sömürücü sınıfların işbirlikçisi olarak, hem de doğrudan doğruya Kürt Halkı’nı sömürür, bilinçlenmesini, kalkınmasını engeller.
Varlığı geri sosyal yapıya bağlı ve bizzat sömüren bir sınıf olarak ağalık ve şeyhlik kurumlarının temsilcileri de Türk Halkı’yla beraber Kürt Halkı’nın istismardan kurtulmasını ve bilinçlenmesini istemezler.
Yukarıdaki açıklama, ağalık ve şeyhlik kurumlarının temsilcileri ve savunucularının, Kürt Halkı’na düşman faşist güçlerin sözcülüğünü yapan Yeni İstanbul ve Yeni Gazete gibi sağcı basınla aynı dili kullanmalarının, aynı paralelde hareket etmelerinin nedenlerini de ortaya koyuyor.
Zenci Çombe ile zenci düşmanı bir Güney Afrikalı aynı çıkarların savunucusu olarak kolayca birleşebiliyorlar. Birinin zenci, diğerinin zenci düşmanı olmasının ortak çıkarlara etkisi olmuyor.
Türk ve Kürt Halklarının Çombeleri de birbirlerinin ırkına düşman oldukları halde kolayca birleşmişlerdir.
T ü r k H a l k ı :
Cumhuriyetten önce Osmanlı merkezi feodalitesi tarafından, bugün de emperyalist ABD, komprador-ağa işbirliği ile iliklerine kadar sömürülmektedir. Mutlu azınlığın yaşadığı birkaç büyük kentin belirli kesimleri dışında, Anadolu’nun büyük kısmı, kentlerin çevresi yoksulluk ve sefalet içindedir.
Batı’nın geriliği Doğu kadar değildir. Türk Halkı Kürt Halkı kadar sömürülmemektedir. Fakat bu nisbidir. Geri kalmışlık ve sömürülme durumunu değiştirmemektedir.
Yatırımların bölgeler arası dağılımında Doğu’ya daha az yatırım, elbette ki Batı’ya daha çok yatırım yapılmasını sağlar. Fakat çok az bir genel yatırım tutarından alınacak aslan payı bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaramayacak, sömürge olarak kullanılacak bir Doğu, Batı’daki halkın sefaletini ortadan kaldıramayacak,sadece Türk egemen sınıflarına ve onların dıştaki emperyalist efendilerine iki katlı sömürüden doğan daha çok gelir sağlayacaktır.
Türk Halkı’nın kurtuluşu tüm sömürücülerden kurtulmaya, sömürü düzenini değiştirmeye bağlıdır. Asıl mesele küçük bir somundan aslan payı almak değil, büyük somunu kardeşçe paylaşmaktır.
Kürt ve Türk Halklarının yabancılaşması faşist bir eğitim sisteminin ve sistemli bir propagandanın sonucudur. Kardeşçe bir hava yaratmak, birbirlerine ısındırmak mümkündür. Bu, Türk ve Kürt sosyalistlerinin, halkçı aydınlarının çabasına bağlıdır.
Türk Halkı’nın emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı mücadelesi, kardeş Kürt Halkı’nın iştiraki sağlanmadan başarı kazanamaz. Bu bakımdan Kürt Halkı’nın uyanışı, bilinçlenmesi bu mücadeleyi başarı yönünde etkileyecektir.
Kürt Halkı’nın sömürülmekten kurtulması , bilinçlenmesi Türk Halkı’nın çıkarına uygundur.
Yukarıda çeşitli sınıfların ve güçlerin Kürt Halkı karşısındaki durumlarını kısaca açıkladık.
ABD gibi emperyalist devletlerin , Türk egemen sınıflarının, ağalık ve şeyhlik kurumlarının çıkarları ile Kürt Halkının çıkarları çelişmektedir. İşbirliği yaparak sömürdükleri Kürt Halkı’nın sömürülmekten kurtulmasına, bilinçlenmesine karşıdırlar. Kürt Halkı da bu emperyalist ve faşist güçlerle, sömürücü sınıf ve gruplarla -aralarında hiçbir ayırım yapmaksızın, öncelik tanımaksızın- mücadele etmek zorundadır.
Türk Halkı’nın çıkarı ise Kürt Halkı’yla beraber olmakta, dayanışma halinde bulunmaktadır.
Kürt ve Türk Halklarının dayanışması ve işbirliği nasıl olacaktır ?
Türkiye’deki işçi, köylü, esnaf, dar gelirli memur gibi emeği ile geçinenlerin ırk farkı gözetilmeksizin menfaatleri ortaktır. Kendilerini sömüren emperyalist güçlere ve yerli ortaklarına karşı aynı safta mücadele etmeleri gerekir. Birbirlerinin etnik özelliklerine, diline, kültür değerlerine gösterecekleri saygı dayanışmayı sağlayacaktır.
Fakat sadece bunları söylemek, gerçeğin böyle olduğunu ileri sürmek halkların dayanışmasını ve işbirliğini sağlamaya yetmez. Bu, emekçi halkın bu bilince ermesi ile mümkündür. Bilinçlenme ise sosyalist hareket içinde olur.
Türk ve Kürt Halklarının işbirliği ve dayanışması kendi sınıf çıkarlarını koruyan ve savunan politik organizasyonlar içinde bir anlam kazanır. Nasıl Türk egemen sınıfları ile Kürt ağa ve şeyhleri her şeye rağmen aynı kurum ve partilerde birleşiyorlarsa, Türk ve Kürt Halkları da bunlara karşı kendi kurum ve partilerinde birleşmek zorundadırlar. Bu teşkilatlar egemen sınıfların çıkarlarını koruyan burjuva partileri ve yan dayanağı olan faşist kurumlar değil, ancak halkın çıkarlarını koruyan sosyalist partiler ve sosyalist kurumlar olabilir.
Sosyalist hareket içinde bilinç ve organizasyon yeteneği kazanacak Kürt Halkı, Türk Halkı’yla birlikte demokratik esaslar dahilinde istismar düzenine son vererek birbirlerinin varlığına saygılı mesut ve müreffeh Sosyalist Türkiye’yi kuracaktır.
Sosyalist partilerin metodu halkın bilinçlenmesini, teşkilatlanmasını sağlayacak niteliktedir. Diğer burjuva partilerinin metodu buna uygun değildir. Bunlar, halkı uyutmak, uyuşturmak isterler.
Şayet Türk Halkı faşist güçlerin ve propagandanın etkisinde kalarak bunu imkansız kılacak bir davranışa yönelirse, sonucu sosyal determinizmin belirleyeceğini söylemeyi gereksiz buluyoruz. Fakat Kürt Halkı, her halükarda sosyalist hareketin yürütücüsü olmak zorundadır.
Meselenin çözümünü kim sağlayacak?
Doğu Halkı , iktidarı etkileyecek siyasi parti ve kurumlarda ağırlığını duyuracak bir baskı grubu olmadığı sürece, Doğu Sorununun insani ve gerçekçi bir çözüme varması imkansızdır.
Doğu Halkı’nın bu meselenin çözümündeki davranışı nasıl olacaktır ? Sosyal ilişkiler çeşidi kadar davranış biçimleri vardır. Her yerde ve her kurumda bu meselenin çözümüne ışık getirecek, yarar sağlayacak bir davranışta bulunmak mümkündür. Fakat biz en etkililerine kısaca değineceğiz.
Çağımızda teşkilatlanmayan bir grubun veya bir teşkilat aracılığı ile savunulmayan bir fikrin başarı şansı zayıftır, hatta yoktur. Bu teşkilatlanmanın en etkililerinden biri de siyasi partilerdir. Meselenin demokratik yoldan çözümünü arzu eden Türk ve Kürt Halkları sosyalist partilerde birleşmekle en etkili ve doğru mücadele yolunu seçmiş olacaklardır. Faşist tehlikeyi önleme bakımından da bu zorunludur.
Son zamanlarda Kürt Halkı’na ve aydınlarına “partiler üstü kalmak”, “politika dışında bulunmak” fikirleri telkin edilmeye çalışılmaktadır.
Bu, sosyal mücadelede doğrudan doğruya Kürt Halkı’nı tarafsızlaştırma ve gücünü sıfıra indirme sonucunu doğurur. Ne demek “partiler üstü olmak” veya “politika dışı kalmak” ?
Partiler üstü kalmak, dolaylı olarak, egemen sınıfların çıkarlarını koruyan burjuva partilerinden yana olmak, işbirliği yapmak zorunda olduğu emekçilerin haklarını savunan sosyalist partilere pasif davranışla karşı çıkmak demektir.
Kürt Halkı ve aydınları böyle bir oyuna gelmemelidirler. Pis de olsa, kirli de olsa boğazına kadar politika çamuruna batıp aksiyona geçmelidirler. Laf ebeliklerinin ve Doğu Edebiyatı yapmanın bir yarar sağlamayacağı anlaşılmıştır.
Sosyalist partilerde ve kurumlarda yer almak, sosyalist hareket içinde aktif mücadeleye girişmek şarttır ve kaçınılmaz bir görevdir. Durumu partilerde yer almaya elverişli olmayanlar, sosyalist hareketin gelişmesini hızlandıracak çeşitli çalışma şekilleri ve imkanları bulabilirler.
Kürt Halkı ve aydınları elbette ki sosyalist parti ve kurumlarda yer alacaklardır. Fakat Doğu meselesinin dar anlamda sadece bir partinin kaderine bağlanamayacağı, parti dışında da yapılması gerekli çalışmaların bulunduğu bilinmelidir. Bir örnek verelim.
Bugün Anayasa Kürtçe yayın hakkını tanımıştır. Kanunlarımızda yasaklayıcı bir hüküm yoktur. Fakat siyasi ve sosyal baskılarla bu meşru hakkın kullanılması bugüne kadar önlenmiştir. Bunu kullanmak
Parti kanalıyla olamayacağı gibi sosyalist bir düzenin kurulmasını beklemenin de gereği yoktur.
S o n u ç :
ABD ve diğer emperyalist devletler, Türk egemen sınıfları, ağalar ve şeyhler işbirliği yapmak suretiyle Türk Halkı gibi Kürt Halkı’nın da bilinçlenmesine, maddi ve manevi sömürüden kurtulmasına karşıdırlar.
Kürt Halkı’nın ve aydınlarının mücadelesi emperyalist ve faşist güçlere karşı olmalıdır.
Türk ve Kürt Halklarının Çombeleri çıkarları beraber oldukları için birleşmişlerdir. Ağalık ve şeyhlik kurumlarının sözcüleri Yeni İstanbul gibi Kürt Halkı’nın düşmanı faşist gazetelerle aynı dili kullanmakta, aynı paralelde hareket etmektedirler.
Türk ve Kürt Halkları sosyalist örgütlerde birleşmek, işbirliği yapmak, dayanışma halinde bulunmak zorundadırlar. Doğu Halkının da bir baskı grubu haline gelmesi zorunludur.
Mücadelede en etkili silah politik organizasyonlardır. Kürt Halkı ve aydınları politikanın dışında kalamazlar. Sosyalist partilerde ve kurumlarda yer almak ve her halükarda sosyalist hareketin ve mücadelenin yürütücüsü olmak zorundadırlar.
Siyasi partiler dışında da çeşitli çalışma alanları ve biçimleri vardır. Örneğin, Anayasaca tanındığı halde, sosyal ve siyasi baskılarla kullanılması önlenen hakların rahatça herkes tarafından kullanılmasını sağlayacak direnişi göstermek.
Faşist tehlikeye karşı sosyalist hareketin güçlenmesi sağlanmalı ve emperyalizmin aracı olan faşist güçler etkisiz hale getirilmelidir. Faşizmin her geçen gün daha çok yaklaşan büyük ve korkunç tehlikesi karşısında halkımız ve aydınlarımızın yukarıda açıkladığımız esaslara uygun olarak vakit kaybetmeden harekete geçmeleri, sosyalist parti ve örgütlerde, durumlarına uygun yerlerini almaları, bunun yanında Anayasa’nın tanıdığı hakların kullanılmasını ve engellerin kaldırılmasını sağlayacak direnişi göstermeleri kaçınılmaz bir görevdir.
Türkiye’nin bütünlüğüne ve güvenliğine, demokratik esaslara bağlı olarak, Türkiye Halklarının mutluluğa erişmeleri ve insanca yaşama imkanlarına kavuşmaları yolunda katıldığımız mücadelenin başarıya erişmesi için de bu şarttır.
( YENİ AKIŞ Kasım 1966 Sayı 4 )